
Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk başkanlığında yürütülen oturumlar, İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Birsel Konferans Salonu’nda akademisyenler, insan hakları savunucuları, medya temsilcileri ve sivil toplum kuruluşu üyelerinin katılımıyla gerçekleştiriliyor.
23-26 Ekim’de yapılacak “Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum”un açılış konuşmasını Prof. Dr. Falk yaptı. Ardından Yazar Kenize Mourad, akademisyen ve aktivist Chandra Muzaffar, Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulundan (LSE) Profesör Christine Chinkin, Dr. Ghada Karmi, aktivist Sami Al Arian, şair Tamim Al Barghouti ve akademisyen Biljana Vankovska’nın yer aldığı “Vicdan Jürisi”nin tanıtımı yapıldı.
Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk açılış konuşmasında, “Şu anda uyanık olmak gereken bir zamandır. Gazze’deki soykırımın yarattığı acil sorunun tarih olduğunun varsayılabileceği bir zaman değildir.” dedi.
Gazze’deki soykırımın “acil tarihsel bir mesele” haline geldiğini belirten Falk, “Hayatta kalan Gazze halkının her gün evsizlik, açlık, hastalık, yaralanmalar, kayıplarının acısı, kaos ve İsrail’in çeşitli şiddetli provokasyonlarıyla mücadele etmeye devam ettiğini unutmamalıyız.” diye konuştu.
Falk, Gazze’deki ateşkese rağmen İsrail’in saldırılarının her an yeniden başlayabileceğini ve Tel Aviv yönetiminin, Filistin topraklarını kendi egemen sınırları içine katarak “Büyük İsrail” hedefinden vazgeçmeyeceğini söyledi.
İsrail’in, işlediği suçlar karşısında hesap verebileceği hiçbir mekanizma bulunmadığını ifade eden Falk, “Aksine, soykırımın faili ve en büyük destekçisi, dünyanın şaşkın bakışları arasında bir anda kendilerini ‘barış elçisi’ rolünü üstlendi.” ifadesini kullandı.
Falk, Gazze Mahkemesinin, soykırımın başlıca unsurlarını ele alan uzmanların ifadelerini dinleyeceğini belirterek bu kapsamda Gazze’deki yıkımın, su, elektrik ve altyapıdaki tahribatın, doktorlar ve insani yardım çalışanlarına yönelik suikastların gündeme geleceğini kaydetti.
Gazze Mahkemesinin “Gazze’de yaşanan korkunç olayların gerçeklerini gözler önüne seren bir araç” olduğunu belirten Falk, “Bu anlamda Gazze Mahkemesi, (İsrail) devlet propagandasına ve medya kuruluşlarına karşı bir tür toplumsal direniş biçimidir.” dedi.
Esirlerin serbest bırakılmasıyla ilgili haberlerde, iki taraftan serbest bırakılan esirlerin “farklı görüntülerinin” İsrail’in kendisini “fail değil, kurban olarak gösterme” çabalarından kaynaklandığının altını çizen Falk, BM sisteminin bu süreçte “felç kaldığını” ifade etti.
Falk, Gazze Mahkemesinin oturumlarında soykırım ve insanlığa karşı suç iddialarını destekleyecek tanık ve uzmanların dinleneceğini belirterek “Sürecin sonunda jüri, dinledikleri ifadelerden ortaya çıkan önemli sorular hakkında kararını açıklayacak ve daha sonra gerekçelerini ortaya koyan bir belge sunacak. Bu belge, en kısa sürede yayımlanması planlanan ve Gazze Mahkemesinin çalışmalarını özetleyen kitaba eklenecek.” diye konuştu.
Gazze Mahkemesinin İsrail’in Gazze’deki soykırımın kanıtlanmasından daha fazlasını hedeflediğini aktaran Falk, “Gazze ve Batı Şeria’daki mevcut koşullar, sözlerden veya sembolik politikalardan daha fazlasını gerektiriyor. Eylem ve kararlılık gerektiriyor. İsrail, sözde barışı sağlama amaçlı bu aldatıcı diplomasinin perde arkasında, Filistinlileri yok etme ve büyük İsrail’i kurma oyununu sürdürüyor.” ifadelerini kullandı.
Falk, İsrail’in ateşkesi defalarca ihlal etmesinin barış yolu izlememesinin bir kanıtı olduğunu vurgulayarak “vicdan jürisinin” yalnızca olan biteni değil, halihazırda olanları da gerçekleriyle ortaya koyacağını umduğunu dile getirdi.
Filistinlilerin temel haklar edinme yolunda mücadelesiyle dayanışma girişimlerinin “zamanı” geldiğini söyleyen Falk, “Şimdi, İsrail’in işlediği suçların hesabını sorması için ısrar etmenin zamanı. Şimdi, özünde çaresiz ve masum bir halka karşı yürütülen uzun süreli soykırımın suç ortağı ve destekçisinin ahlaki ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarmanın zamanı.” dedi.
İsrail’in Gazze’de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim Gazze Mahkemesinin İstanbul’da düzenlenen nihai oturumu kapsamında “Gazze Mahkemesi Meclislerinin Çalışmalarına Genel Bakış” konulu oturum düzenlendi.
ABD’deki Boston Üniversitesi Hukuk Fakültesinden hukuk profesörü ve Uluslararası İnsan Hakları Kliniği direktörü Susan Akram, 1. Meclisin çalışmaları kapsamında uluslararası hukuki çerçevelerde var olan boşluklara dikkati çekti.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) dahil olmak üzere, çeşitli kuruluşlarda bu boşluğun görüldüğünü ifade eden Akram, Gazze Mahkemesinin amacının, “var olan yasal çerçeve ve mahkemelerde soykırım, etnik temizlik ve sivil nüfusa yönelik hedefli teknoloji kullanımı gibi konulardaki zayıflıkları tespit etmek” olduğunu dile getirdi.
Akram, Meclisin, Filistinli kuruluşlar, bölgesel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarından kapsamlı ifadeler sunulduğunu, Gazze’deki soykırımın ve süregelen baskının kökündeki sebepleri detaylandırdığını ifade etti.
Uzmanların, soykırımı apartheid ve Filistinlilerin egemenliğinin inkarıyla bağdaştıran örüntüler bulduklarını kaydeden Akram, bu belgelerle Gazze’deki abluka sürecinde keyfi gözaltına almalar ve işkencelerin olduğu, Gazzelilerin su, gıda ve tıbbi yardım gibi temel ihtiyaçlardan yoksun bırakıldığına ilişkin bulguların yer aldığını belirtti.
Akram, “Genel olarak karşı karşıya olduğumuz zorluk, en önemli görevi olan soykırım gibi en kötü uluslararası suçu önlemek ve durdurmakta tamamen başarısız olan uluslararası ekosistemle ilgilidir.” dedi.
ABD’li insan hakları avukatı ve eski BM yetkilisi Craig Mokhiber, “Uluslararası İlişkiler ve Dünya Düzeni”ni ele aldı ve bu kapsamdaki çalışmalardan bahsetti.
Meclis’in yıllardır süregelen “sömürgeci mülksüzleştirmeyi ve küresel siyasi yapıların devam eden etkilerini” incelediğini aktaran Mokhiber, burada “yerleşimci-sömürgeci gücün” yerleşik yapısının vurgulandığını belirtti.
Uluslararası toplumun soykırıma yaklaşımı üzerinde duran Mokhiber, “İsrail’in suçlarının canlı bir şekilde yayımlanmasına rağmen uluslararası sistemin açık beyanı Filistin’deki soykırımı durdurmayı başaramadı.” diye konuştu.
Gianni Pinoni’nin araştırmalarının, ABD de dahil olmak üzere küresel güçlerin “etkili ateşkes önlemlerinin” alınmasını engellemedeki rolünü gösterdiğini belirten Mokhiber, Phyllis Bennis’in ise İsrail’in politikalarının apartheid dönemindeki Güney Afrika ile benzerliklerine dikkati çektiğini söyledi.
Mokhiber, uluslararası kurumların başarısızlıklarına rağmen, “sistematik adaletsizlikte” sivil toplumun rolünü vurguladı.
North Carolina Üniversitesinden Tarih Profesörü Cemil Aydın ise Filistin’de sömürge yönetiminin dayatılmasının “dışarıdan gelen beklenmedik ve hak edilmemiş bir dayatma” olduğunu vurgulayarak Osmanlı yönetimi altındaki kozmopolit, çok dinli toplum ile İngiliz sömürgeciliği altındaki müteakip şiddeti karşılaştırdı.
Aydın, İsrail’in “kitlesel imhayı” “devlet güvenliği için bir gereklilik” olarak nasıl meşrulaştırdığını anlatarak “Soykırımlar her zaman bir güvenlik mantığı ile gerçekleşir.” ifadesini kullandı.
Mahkemenin suçları belgeleme ve adaleti savunma konusundaki kararlılığını vurgulayan Aydın, konuşmasını “Kurbanlar, kim olursa olsun bir daha asla olmamalı.” diyerek sonlandırdı.
Gazze Mahkemesi Meclisi üyeleri ayrıca, Filistin’in yerli tarihini silmek için arkeoloji ve eğitimin kullanılmasını ve “devleti hesap verebilirlikten korumak için” Holokost (Nazi Almanyası döneminde milyonlarca Yahudi’nin katledilmesi) anlatılarının araçsallaştırılmasını da inceledi.
Filistinlilerin evlerinin, okullarının ve kültürel alanlarının silinmesine dikkati çeken üyeler, İsrail politikalarının temelinde uzun süredir devam eden soykırım mantığını detaylandırdı.
Üyeler, İsrail’in Filistinlilere karşı faaliyetlerini bir “medeniyetler çatışması” olarak çerçevelenmesini reddederek bu durumun “sistematik mülksüzleştirme ve sömürgeciliğin” bir devamı olduğunu vurguladı.
Gazze Mahkemesinin İstanbul’da düzenlenen nihai oturumu kapsamında, “Küresel Vicdan İfadeleri” konulu oturum düzenlendi.
Oturuma uzaktan katılan Filistinli avukat ve İnsan Hakları İçin Filistin Merkezi Direktörü Raji Sourani, uluslararası adalet mekanizmalarının, İsrail’in Filistin’e saldırılarının ele alınışında karşı karşıya olduğu eşi benzeri görülmemiş zorluklara işaret etti.
Gazze’de insani kriz devam ettiği sürece barıştan bahsetmenin çok zor olduğunun altını çizen Sourani, “Barış kelimesi, henüz bir hayal niteliğinde, gerçek değil. Şu ana kadar olanlar, Filistin halkına yönelik devam eden soykırım ve etnik temizliktir. Filistin halkı, kendi kaderini tayin hakkı verildiğinde barışın tadını çıkarabilir.” dedi.
Sourani, “Bu toplantıyı benzersiz ve önemli kılan şey bence dünyanın adalet sisteminin, Uluslararası Ceza Mahkemesinin ilk defa ABD gibi bir süper güç tarafından benzeri görülmemiş bir saldırıya maruz kalmasıdır.” şeklinde konuştu.
Hint yazar Arundhati Roy, konuşmasında, çatışmaların insani yüzünü ayrıntılı olarak anlatan yazılı açıklamasına yer verdi.
“İsrail, Filistinlilere karşı canlı yayınlanan bir soykırım yapıyor.” diyen Roy, İsrail’in Gazze’de yaklaşık 70 bin kişiyi öldürdüğünü, nihai ölü sayısının da binlerce ton enkaz temizlendikten sonra kesinleşeceğini belirtti.
Roy, ABD ve Avrupalı hükümetlerin belirleyici rol oynadığını kaydederek, “Elbette, ABD bir öğleden sonra bu katliamı durdurabilirdi. Öyleyse soru şu, bu kimin soykırımı ve kim sorumlu tutulmalı?” ifadelerini kullandı.
ABD’li oyuncu Marcia Cross da video mesaj yoluyla katıldığı oturumda, Gazze’deki sistematik yıkımı anlatarak, uluslararası kurumların başarısızlıklarına dikkati çekti.
Gazze’nin yüzde 85’inin yok edildiğine, hastanelerin soyulduğuna işaret eden Cross, “Uluslararası toplum bunu durdurmak istemiyor ya da durduramıyor. Hayatı korumak için tasarlanmış yasal ve siyasi sistemler başarısız oldu.” diye konuştu.
Cross, Gazze Mahkemesinin bu suçları belgelemekteki rolünün önemine değinerek, “Gazze Mahkemesi, bu eylemin vücut bulmuş hali. Sivil toplumun organize vicdanı olarak Gazze halkına karşı işlenen suçları belgeliyor, arşivliyor ve ifşa ediyor.” dedi.
Amerikalı insan hakları savunucusu Ömer Süleyman, görüntülü konuşmasında, “Filistin halkı yeterince acı çekti, Gazze halkı yeterince acı çekti. Ancak bunun gelecek nesillere anlatılması önemli.” ifadelerini kullandı.
Süleyman, Filistin halkının maruz kaldığı bu gidişatın tersine çevrilmesi noktasında başarılı olunacağından şüphesi bulunmadığını vurguladı.
İngiliz müzisyen ve aktivist Roger Waters da Mahkemeyi “ahlaki bir zorunluluk” olarak tanımladı.
“Sesimizi yükseltmeye devam etmeliyiz.” diyen Waters, baskıya karşı küresel dayanışma çağrısında bulundu.
Mahkeme ayrıca, Filistin’in mücadelesinin küresel önemi kapsamında, 26-29 Mayıs tarihlerinde Bosna Hersek’in Saraybosna kentinde düzenlenen ilk oturumun özetini paylaştı.
Londra Queen Mary Üniversitesinde hukuk ve küreselleşme alanında çalışan Prof. Dr. Penny Green, sivil toplumun sahip olduğu merkezi rolü vurgulayarak “Sivil toplum, devletlerin yıkıcı şiddetini tespit etmek, toplamak, analiz etmek, adlandırmak ve meydan okumak konusunda uluslararası hukuktan çok daha etkili bir güç olduğunu kanıtladı.” ifadesini kullandı.
BM ve diğer kurumların soykırımı önleme konusundaki başarısızlığına vurgu yapan Green, “İsrail’in devam eden soykırımı, BM sisteminin bugüne kadar savaş suçlarını, insanlığa karşı suçları ve soykırımı önleme ve cezalandırma konusunda tam bir başarısızlık yaşadığını gösteriyor.” dedi.
Green, Filistinli STK’ler ve bağımsız gazeteciler tarafından Filistin’de devam eden sömürgecilik, apartheid ve soykırım politikalarını ortaya çıkaran onlarca yıllık belgelere de dikkati çekti.
Adalet mücadelesinin artık dünyanın her yerindeki “vicdanlı insanların, sivil toplumun ve sosyal hareketlerin” sorumluluğu olduğunu belirten Green, “Filistinlilerin hayatları tehlikede. Uluslararası rol ve yasal sınırlar tehlikede. Başarısız olmamalıyız.” diye konuştu.
Mahkemenin önceki çalışmalarının bir ürünü olan Saraybosna Deklarasyonu, İsrail güçlerinin Gazze’den çekilmesi, sınırsız insani yardımın yeniden başlatılması ve tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılması dahil acil eylem çağrısında bulunmuştu.
26 Ekim’de “Gazze Mahkemesi” üyelerinin genel yansımalar ve değerlendirmeler yapacağı oturumda, Saraybosna ve İstanbul’daki toplantı gözden geçirilerek ileriye dönük değerlendirmeler de yapılacak.
Ardından “Gazze Mahkemesi” nihai kararı duyurulacak.
“Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum” programı devam ederken, belgesel gösterimi, söyleşi, kitap imza etkinlikleri ve çeşitli sergiler de etkinlik alanında düzenlenecek.
Belgesel gösterimi ve fotoğraf sergisi etkinlikleri kapsamında Anadolu Ajansının (AA) hazırladığı “Kanıt/The Evidence” belgeseli de yer alıyor.
Belgesel, İsrail’in Gazze’de işlediği suçları tüm açıklığıyla ortaya koyan ve temel delil niteliğinde olan görsellerin yer aldığı “Kanıt” isimli AA kitabındaki delilleri üreten gazetecilerin yaşadıkları zorlukları ve tanıklıklarını anlatıyor.
Gazze Mahkemesi, İsrail’in saldırıları altındaki Gazze’de yaşananların hukuki, siyasi ve etik yönlerini araştırmak üzere kuruldu.
Bağımsız bir inisiyatif olarak kurulan, insanlık ve vicdan mahkemesi olan “Gazze Mahkemesi”, uzun hazırlık sürecinin ardından İngiltere’nin başkenti Londra’da ilk uluslararası toplantısını gerçekleştirdi.
Eski BM Filistin Özel Raportörü Falk’ın liderliğinde yürütülen projenin başkanlık heyetinde yine BM eski özel raportörlerinden Michael Lynk ve Hilal Elver gibi isimlerin yanı sıra Raji Sourani, Susan Akram, Ahmet Köroğlu, Diana Buttu, Cemil Aydın ve Penny Green bulunuyor.
Mahkemenin önemli bileşenlerinden biri olan “mahkeme üyeleri” arasında dünyanın farklı bölgelerinden birçok tanınmış isim yer alıyor.
Bunlar arasında Ilan Pappe, Jeff Halper, Ussama Makdisi, Ayhan Çitil, Cornel West, Avi Shlaim, Naomi Klein, Aslı Bali, Mahmood Mamdani, Craig Mokhiber, Hatem Bazian, Mehmet Karlı, Sami Al Arian, Frank Barat, Hassan Jabareen, Willy Mutunga, Victor Kattan ve Victoria Brittain bulunuyor.
Halk vicdanına dayanan mahkemenin kuruluşu ve hazırlık toplantısı Kasım 2024’te Londra’da ve ikinci ayağı da mayısta Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da düzenlendi.
Mahkeme, İsrail’in Gazze soykırımını ve Filistin halkına yönelik işlediği hak ihlallerini çok boyutlu inceleyerek gündeme taşımayı ve uluslararası toplumun dikkatini çekmeyi hedefliyor.
GÜNDEM
23 Ekim 2025GÜNDEM
23 Ekim 2025GÜNDEM
23 Ekim 2025GÜNDEM
23 Ekim 2025GÜNDEM
23 Ekim 2025GÜNDEM
23 Ekim 2025GÜNDEM
23 Ekim 2025